Nicedir bir öykü yakmadın, dedim kendime. Sabahtı. Sabahın erkeni.
Balkona çıkmıştım, bahçe yeşermiş, ağaçlar baharmıştı epeydir. Sabahtı diye
sessizdi hem. Çok oldu öyküyü yakmadım, diye düşündüm yine. Öykü okudum ama. Düşündüm
de. Kurup bozduğum da oldu. Köstebek misali çukurlar açtım sağa sola. Nasılsa bir
gün içini doldururum diyerekten yüreklendirdim kendimi. Bahçe çok yeşil, gözümü
alıyor rengi, karşıya sıralanmış benimkinin eşi evler ıssız görünüyor gözüme. Balkon
onların giriş kapısına bakıyor, neyse ki ağaç çok. Görünmüyorlar. Issızlıkları işitiliyor
ama. Ben çıkınca kediye cesaret geliyor. Enikonu alçak olan balkondan
atlayıveriyor otun böcüğün içine. Bir başka erkek kedinin yolu düşmese bari
bizim buraya, diye geçiriyorum içimden. Yüz yüze durup, kabardıkça kabaracak,
kendi dillerinde diklenecekler birbirlerine, ben bir telaş balkondan atlayıp
bizimki zarar görmeden yetiverme derdine düşeceğim. Sokakta yaşayanlar kavgaya alışıklar,
benimki de tam dayaklık. Ama erken. Kediler de çıkmamışlar piyasaya. Tadını çıkarsın
saksağanların peşinden koşturmanın diye bırakıyorum gitsin.
Chopin sabahı. Öyle. Ağır, ince ve hafif serin. Zihnimde bir
el basıyor notalara. Hafif bir üşüme geliyor o anda. Kaç zamandır öykü
yakmadın, diye geçiriyorum içimden yine. Uyudun, rüyaladın birbirinden
karmaşık. Yedin, içtin, korktun, güldün, üzüldün, okudun, izledin, çalıştın,
uyandın, düşmedin hiçbir rüyanın peşine, tiksindin sokakta yaşanan günden, ne
olacak böyle diye sordun, boş verdin, sustun, hamur mayaladın, süt kaynattın,
yoğurt tuttun, anneni ve kardeşini merak ettin, kızının boynundan öptün. Ama kaçtın
öyküden. Zamanı değilmiş bahaneleri, neyin öyküsü bu korku hayatının içinde
sızlanmaları, tiksintisi eksik değil seni çevreleyen yaşamın. Öğürme ve yutma.
Kedi oradan oraya zıplıyor uçuşan bir şeylerin peşinde. Uçuşan
şeyleri kovalamanın keyifli olduğu geçmiş günler geliyor aklıma. Sırıtıyorum.
Şimdi, sabahın dibinde nereden çıktı bu? Kalk bir çay koy, diyor güne başlamaya
meyilli yanım. Az dur. İyi böyle. Birazdan güneş yükselecek; yakındaki,
karşıdaki, iki yandaki evler uyanacak. Kıpırtılar, içerisi havalansın diye
pencere açmalar, belki balkonlara, bahçelere çıkmalar başlayacak. Sokak kedileri
benimkinin peşine düşecek, Chopin sabahı bitecek. Sonra gün, hip hop.
Öykü yakmadın, çünkü düşmanlaştın diyorum bu kez acımasızca
kendime. Çok düşmanlık biriktirdin içinde. Bak yine sırıtıyorsun. Bunu reddedemem.
Ne zaman fark ettim, bu ne hınç diye sordum, çoktan ölmüş gitmiş adamlara bu
kin nereden çıktı? İlk kime diş biledim? Uyar’dı galiba. Okuyordum, okuduğumu
ilk kez anlamış gibi sarsılmıştım, sonra bir şirretlik çöktü üstüme. Söylendim,
söylendim, attım gitti kitabı elimden. Arkası geldi sonra. Biraz Süreya’dan
tiksindim, biraz Anday’a delirdim, Cansever’e de epeyce ilendim galiba. Evlerden
uzak, dedim ve şiiri yıktım içime. Moloz yığını söz, azıcık hava yükselse göz
gözü görmüyor ve ben diş biliyorum körleşmeme.
Chopin sabahı ve az kaldı, tek notaya daha basmayacak o el.
İçeri girip çay suyu koyacağım ocağın üstüne ve zihnimin uzak köşelerinde yeni
çukurlar açacağım, ağzımda ıslık: Nocturne. Düşmanlığım baki.
Mey