Geceyi cılız sokak lamasının aydınlattığı ıssız sokaktan tok
ayak sesleri geliyordu. Bitkin bir beden yorgun adımlar atıyor, elindeki
çantayı sıkıca tutuyordu. Her an yere düşecek gibiydi. Tok sesler yavaşladı ve
deniz mavisi gözler gözlerimde gezindi. İki saniyelik gezintinin ardından
kavisli kaşlarını çattı etrafa bakındı. Çantasını diğer eline aldı. Terlemiş
olan elini kadife ceketine sildi, durduğu apartman kapısının önünde bir süre
oyalandı. Ceketinin cebinden şangırtıyla anahtarını çıkarttı. Boş sokakta
yankılandı kilit sesi tıpkı bir çığlık gibi! Yorgun maviler son kez sokağı
taradı. Son gücüyle içeri girdi. Evine girmişti artık güvendeydi! En azından
öyle hissediyordu. Elindeki içi para dolu deri çantayı dolabına yerleştirdi.
Biraz rahatlamaya ihtiyacı vardı. Salonunda duran eski şaraplardan birini
özenle kadehe doldurdu. Sıcak bir duş aldı. Haklıydı yorgun adam güvendeydi.
Şimdilik… soğuk yatağına girdi. Bugün çaldığı paraları düşündü, ardından komedinde
duran bitmeyi bekleyen kitabına baktı. Elini uzattı kitabını açtı. Eskimiş
sayfaların kokusu ona huzur veriyordu. Yazıların arasına kapandı maviler her
şeyden habersiz… kapı sesine uyandı. Tedirgindi. Kimse onun kapısını çalmazdı
ki! Ayağa fırladı. Kapısındaki küçük delikten bakmaya çalıştı. Kimse yoktu.
Kapının açılma sesi, yerdeki zarfa uzandı. Kapısını kapattı iki kere kilitledi.
Kapkaranlık odada pencereye ilerledi ucundan açtığı perdeden sızan güneş
gözlerini kamaştırdı. Dar sokağı bir ipucu bulmak ister gibi taradı fakat her
şey aynı görünüyordu. Yeni yeni alıştırdığı gözlerini karanlık odaya çevirdi.
Perdeyi çekti kahverengi koltuğa gömüldü zarfı açtı. Dolma kalemle yazılmış
saman kağıdını zarfın içinden çıkartı. Elleri titriyordu. El yazısıyla yazılmış
kâğıdı okudukça tedirginliği artıyordu. Kâğıdı titreyen elleriyle zarfın içine
geri koydu paraları sakladığı dolaba ilerledi ayakları atamıyordu. İşte
korktuğu şey başına gelmişti. Paraları koyduğu çantayı aldı kadife ceketini
geçiriverdi üstüne. Anahtarını alarak evden çıktı botlarının çıkardığı sert ses
apartmanın duvarları arasında ilmek dokuyordu adeta. Asansörün geldiğini
bildiren ses ardından gürültüyle açılan kapılar… zemin kata bastı ve cebindeki
özensizce katlanmış peçeteyle alnındaki boncuk boncuk olan ter damlalarını
sildi. Nasıl bir işin içindeydi böyle! Asansörün kapısı açıldığında önce etrafa
bakındı yavaşça dışarı çıktı. Dünkü yorgun ve umursamaz adam şimdi fazla
tedirgindi. Sokağın başına geldiğinde bir taksi durdurdu şehrin dışındaki
uçuruma sürmesini rica etti şoförden. Elindeki çantayı yine sıkı sıkı
tutuyordu. Cebindeki son parayı taksiciye verdi. Uçuruma yaklaştı aşağıdaki
deniz çok güzel görünüyordu. Dalgalar kayalara çıktığında çıkan ses tek kelime
ile harikaydı. Para dolu çantayı açtı kayalıklara doğru çevirdi çantayı.
Paralar rüzgârın etkisiyle dans ederek uçurumdan aşağı süzülüyordu. Bu para onların olmamalıydı. Biraz orada
oturdu. Kayalıklardan gelen sesle huzur buldu. Peşini bırakmayacaklardı. Ama o
çözüm yolunu çoktan bulmuştu. Rahat bir uyku çekecekti bedeni toprağın altında
rahat edecekti. O buna inanıyordu. Sonunda her şeyden kurtulacak sessizliğe
kavuşacaktı. Tedirgin olmayacaktı. Son bir kez mırıldandı;
“Affet beni kızım, affet!”
kayalıklarla birleşen ölü bir beden yeni bir günün olmayacağını
simgeliyordu. Her şey bitmişti artık huzurluydu. O artık rahattı.
Ada Melekoğlu