Düştüğünü gördüm elbette. İlk anda ayamadım mı yoksa aldırmadım
mı, emin değilim şimdi. Düştüğünü gördüğümü biliyorum. Durup baktım mı, ne oldu
şimdi durup dururken diye aklımdan geçirdim mi, onu da tam bilmiyorum. Durup dururken
değildi belki de. Sebebin sonucu doğal kıldığını düşünmüş olabilirim belli
belirsiz. Her ne düşündüysem, ardından bakmadım. Bekliyor olabilirdim. Bir süredir
bendeliğinin katlanılması gereken bir hal olduğunun farkındaydım. Eli kulağındaydı,
ipleri gevşemiş bir düğme gibi hafif sallantılı oluşuyla hazırlığını belli
ediyordu. Şaşırsa mıydım?
Nereye gidecek, ne kadar uzaklaşabilecek ki diye de düşünmüş
olabilirim. Öyle yapmışsam, bu ne kibir? Tam bu noktada, onun gitmesinin nedeni
olan kibir işte bu, diye araya girecek aklı başında bir yazara ihtiyaç
olabilir. Gerekli olduğunda ortalarda görünmeyen ve destursuz araya girmeye
bayılan bir yazar fikrinin tam da şimdi çıkagelmesi kimseyi umutlandırmasın. Giden
benden gitti, dönerse bana dönecek. Aklına estikçe, seçimlerinin sonucunu
yaşıyorsun’u başıma kakacak varoluşçu zırvalamalarını dinleyecek değilim hiçbir
aklı çok başında yazarın. Yani ki biz bizeyiz hikâye boyunca.
Hikâye filan da yok ayrıca. En azından kalbinize göre olanı yok.
Olan biten şu:
Yağmur az önce durmuştu. Bitmek bilmez gibi görünen bir
yokuşu tersinden kat ediyordum. Kimsenin hak etmediği bir şarkının dilime
yapışmış nakaratını istemsiz mırıldanırken listemi gözden geçirmekteydim. Ayakkabılarım
böyle bir yokuşu düzünden de tersinden de yürümeye uygun değilmiş, onu
anlıyordum bir yandan da. Ayakkabıların mı yoksa ayakların mı uygun olmayan
sorusunu görmezden gelen şarkının pişkinliğine hayran, gülümsüyordum. Listemin o kadar da uzun olmadığını düşünmekten
yanaysam da, aslında epeyce uzundu. Kimi orada olmayı çok hak eden kimi de hak
edip etmediği önem taşımayan bir dolu ad sıralanıyordu. Sıralamayı yaparken çok
da adaletli davranmadığımın farkındaydım. Önemsemediğim bir farkındalık yüzünden,
onu yeniden oluşturmak için mesai harcayacak değildim. Adil veya değil,
listeydi işte. Zihnimi şöyle az geriye çekip, uzaktan baktığımda gözüme güzel
görünüyordu tek tek sıralanışları. Biricik tümellerim benim, diyerek iç
geçirsem abartmış olacaktım. Kendimi tuttum. Bu esnada duydum sinsice araya
girmeye çalışan sesi: Seçimlerinin sonuçları.
Seçimmiş! Sonuçmuş!
Verdim veriştirdim tabii. Demeyeceğim dediklerimi ama şimdi.
İncinirsiniz.
İşte tam ben biraz daha rahatlamış hissettiğimden, şarkıyı
mırıldanmaktan daha yüksek sesle söylemeye geçmiştim ki, düştü.
Şarkı sustu.
Listenin başı bir yana sonu başka yana dağıldı.
Ayakkabıların ayaklarıma verdiği eziyet anlatılır gibi
değildi.
Düştü, dedim kendime enikonu emin olduğumda. Akılsız başın
cezasını ayaklar çeker, demeye hazırlanan yazarın sırıtışı sinirimi bozdu
bozacaktı.
Düştüyse düştü, dedim. Giden benden gitti, dönerse bana
dönecek. Yokuş aşağı vurdum kendimi. Ayaklarım beni öldürüyordu. Ya da içimdeki
boşluk. Hangisiyse artık…
Mey