12 Temmuz 2015 Pazar

BİR KUCAKLAŞMA HİKÂYESİ

Ateşi canlı tutmayı başaramadığı için oda serinlemeye başladı. Pilitanın kapağını açıp kapatıyor, sanki böyle yaparsa ateş canlanacakmış gibi çaresizce gazete parçaları yakıp bırakıyor sönmeye yüz tutmuş odun közlerinin üstüne. Pilitayı kolayca yakıp çıkan kadından utanmasa gidip yardım isteyecek. Üşüdüğünden değil, buradaki tek konfor olan sıcağı istediğinden.

Büyülü bir ülkede hissediyor kendisini. Üç gündür, bulutların arasında olduğunu hatırlatıp duruyor bilincine ve istemsiz gülümsemelerini kucağına oturduğu her bir buluta adıyor. Bölgenin yerlilerinin duman dedikleri şeyin aslında bulutlar olduğunu kavradığı ilk anda duyduğu şaşkınlık yerini sevince bırakırken, saflık sözcüğünün düz anlamını da ta içinde duyuyor.

Duman geldiğinde, sis sanmıştı ilkin – ne şaşkınlık – yukarı Avelor denilen yere varmak üzereydi. Dumanın peşinde olduğunu görmüş, adımlarını sıklaştırmış ondan önce Avelor’a ulaşmaya çalışıyordu. Tembihlenmişti, o yüzden delimtirek derenin hizasından ayrılmadan, dere kıyısındaki şaşırtıcı çiçeklerin ve üzerine uzanılıp gökyüzünü izleyerek derenin müziğini dinleyebileceği alanların çekiciliğine kapılmadan hızlı hızlı yürüyordu. Yorulmaya başlamıştı; sırtındaki çantanın her adımda ağırlığını biraz daha hissettirmeye başlaması yüzünden tedirgindi. Başını her çevirişinde, dumanın yaklaştığını, kendisini içine almasına ramak kaldığını görüyordu. Onun sis değil de, bulutlardan oluşan bir küme olduğunu bilseydi, kaçışı yön değiştirirdi. Demişlerdi ki, duman gelirse, dereye paralel bir kaya bul ve otur. Gidene kadar bekle. Kaçma çabası anlamsızdı, duman onu içine alma kararlığının altını çizen bir hızla geldi. Kocaman bir kayanın kuytusuna iliştiğinde, beyazlık kendisi dâhil tüm dünyayı sarmalamıştı. Yakıcı güneşin birden bire inanılmaz bir serinliğe dönüşünden daha şaşırtıcı olan, kendisini sarmalayanın sis olmadığını fark etmekti. Zihninin tespitini kabullenmesi zaman aldı. Bu bir bulut! Varlığını diğer varlıklardan ayrı duyumsadığı başka bir an yoktu. Dünyada her ne varsa, o anda onun varlığının aşağısında yer alıyordu. Beklenmedik bir eksiksizlik duygusu ile sarsıldı. Otur ve bekle, komutu zihninde otur ve onun ol bilgeliğine dönüştü. Hiçbir şey yapmadan ve düşünmeden öylece oturdu önce. Sonra ayağa kalktı. Birkaç adım atıyor, ardından dönüp yerine oturuyordu. Bulutların üstünde yürümek deyiminden habersiz ayaklarını zihinsel deneyimine ortak ediyordu. Saatler geçti, bulut onu bırakmadı. Gözü yarım metre öteyi bile seçemiyordu. Karşı dağlardan belli belirsiz gelen çan sesleri, yamaçlarda otlayan sığırların varlığını haber veriyordu. Başkalarını  “fırtına” adını verdikleri, onunsa delimtirek dere dediği azgın suyun sesi hemen arkasındaydı. Kaçkarların zirvesi, Mezevit’in karlı kayalıkları görünmez durumdaysa da, hemen karşısında olduğunu biliyordu. Bulutun cilvesine “ çise” dendiğini ise, konakladığı Kavrun’a ulaştığında öğrenecekti.

Şehirli tedirginliği birkaç saate akşamın çökeceğini ısrarla vurgulamaktan vazgeçmeyince, geldiği yoldan, derenin sesini kendine yaren ederek dönebileceğine kanaat getirdi. Yavaş ve temkinli yürüyüşü uzun sürdü. Kendisini pilitadan yayılan sıcaklığa bıraktığında, yorgun bedenini uykuya teslim ederken kendini bir masal kahramanı olduğuna ikna edebileceğini düşünüp gülümsüyordu.

O gün onu yukarı Avelor yolunda yakalayan bulut da, onun cilveli ıslaklığı olan çise de üç gün boyunca gitmediler. Yetmiş iki saat boyunca ekru gökyüzünün altında, gitmeyi planladığı hiçbir yere gidemeden kaldı. Yedi göller, Mezevit, Avelor’ların tümü, içinde oturduğu bulutun imgesiyle ukdeye dönüşmeden, birer erteleyiş oldular.

Her manzaranın bir ruh hali olduğunu söylemiş Amiel. Bulutların arasında geçirilen o üç günün ruh hali, çocukluğunda yitirilmiş bir masalla kucaklaşmanın sevincini boynunda bir kolye gibi taşımaktı.


Başını kaldırıp pilitaya baktı. Ateş iyiden iyiye geçmiş gibiydi. Serinlik duygusu tenini yalayıp geçti. Küçük pencereyi açıp dışarı baktı. Gökyüzünün beyazı, çisenin ıslaklığı gecenin içinden onu selamlar gibiydi. Yorganı kafasına çekip, yatağın içinde büzülürken, geçici olduğunu bildiği mutluluğuna sarılıp uyumaya hazırlandı.


Mey