Ateşi canlı tutmayı başaramadığı için
oda serinlemeye başladı. Pilitanın kapağını açıp kapatıyor, sanki böyle yaparsa
ateş canlanacakmış gibi çaresizce gazete parçaları yakıp bırakıyor sönmeye yüz
tutmuş odun közlerinin üstüne. Pilitayı kolayca yakıp çıkan kadından utanmasa
gidip yardım isteyecek. Üşüdüğünden değil, buradaki tek konfor olan sıcağı
istediğinden.
Büyülü bir ülkede hissediyor kendisini.
Üç gündür, bulutların arasında olduğunu hatırlatıp duruyor bilincine ve
istemsiz gülümsemelerini kucağına oturduğu her bir buluta adıyor. Bölgenin
yerlilerinin duman dedikleri şeyin aslında bulutlar olduğunu kavradığı ilk anda
duyduğu şaşkınlık yerini sevince bırakırken, saflık sözcüğünün düz anlamını da
ta içinde duyuyor.
Duman geldiğinde, sis sanmıştı ilkin –
ne şaşkınlık – yukarı Avelor denilen yere varmak üzereydi. Dumanın peşinde
olduğunu görmüş, adımlarını sıklaştırmış ondan önce Avelor’a ulaşmaya
çalışıyordu. Tembihlenmişti, o yüzden delimtirek derenin hizasından ayrılmadan,
dere kıyısındaki şaşırtıcı çiçeklerin ve üzerine uzanılıp gökyüzünü izleyerek
derenin müziğini dinleyebileceği alanların çekiciliğine kapılmadan hızlı hızlı
yürüyordu. Yorulmaya başlamıştı; sırtındaki çantanın her adımda ağırlığını
biraz daha hissettirmeye başlaması yüzünden tedirgindi. Başını her çevirişinde,
dumanın yaklaştığını, kendisini içine almasına ramak kaldığını görüyordu. Onun
sis değil de, bulutlardan oluşan bir küme olduğunu bilseydi, kaçışı yön
değiştirirdi. Demişlerdi ki, duman gelirse, dereye paralel bir kaya bul ve
otur. Gidene kadar bekle. Kaçma çabası anlamsızdı, duman onu içine alma kararlığının
altını çizen bir hızla geldi. Kocaman bir kayanın kuytusuna iliştiğinde,
beyazlık kendisi dâhil tüm dünyayı sarmalamıştı. Yakıcı güneşin birden bire
inanılmaz bir serinliğe dönüşünden daha şaşırtıcı olan, kendisini sarmalayanın
sis olmadığını fark etmekti. Zihninin tespitini kabullenmesi zaman aldı. Bu bir
bulut! Varlığını diğer varlıklardan ayrı duyumsadığı başka bir an yoktu.
Dünyada her ne varsa, o anda onun varlığının aşağısında yer alıyordu.
Beklenmedik bir eksiksizlik duygusu ile sarsıldı. Otur ve bekle, komutu
zihninde otur ve onun ol bilgeliğine dönüştü. Hiçbir şey yapmadan ve düşünmeden
öylece oturdu önce. Sonra ayağa kalktı. Birkaç adım atıyor, ardından dönüp
yerine oturuyordu. Bulutların üstünde yürümek deyiminden habersiz ayaklarını zihinsel
deneyimine ortak ediyordu. Saatler geçti, bulut onu bırakmadı. Gözü yarım metre
öteyi bile seçemiyordu. Karşı dağlardan belli belirsiz gelen çan sesleri,
yamaçlarda otlayan sığırların varlığını haber veriyordu. Başkalarını “fırtına” adını verdikleri, onunsa delimtirek
dere dediği azgın suyun sesi hemen arkasındaydı. Kaçkarların zirvesi,
Mezevit’in karlı kayalıkları görünmez durumdaysa da, hemen karşısında olduğunu
biliyordu. Bulutun cilvesine “ çise” dendiğini ise, konakladığı Kavrun’a
ulaştığında öğrenecekti.
Şehirli tedirginliği birkaç saate
akşamın çökeceğini ısrarla vurgulamaktan vazgeçmeyince, geldiği yoldan, derenin
sesini kendine yaren ederek dönebileceğine kanaat getirdi. Yavaş ve temkinli
yürüyüşü uzun sürdü. Kendisini pilitadan yayılan sıcaklığa bıraktığında, yorgun
bedenini uykuya teslim ederken kendini bir masal kahramanı olduğuna ikna
edebileceğini düşünüp gülümsüyordu.
O gün onu yukarı Avelor yolunda
yakalayan bulut da, onun cilveli ıslaklığı olan çise de üç gün boyunca
gitmediler. Yetmiş iki saat boyunca ekru gökyüzünün altında, gitmeyi planladığı
hiçbir yere gidemeden kaldı. Yedi göller, Mezevit, Avelor’ların tümü, içinde
oturduğu bulutun imgesiyle ukdeye dönüşmeden, birer erteleyiş oldular.
Her manzaranın bir ruh hali olduğunu
söylemiş Amiel. Bulutların arasında geçirilen o üç günün ruh hali, çocukluğunda
yitirilmiş bir masalla kucaklaşmanın sevincini boynunda bir kolye gibi
taşımaktı.
Başını kaldırıp pilitaya baktı. Ateş
iyiden iyiye geçmiş gibiydi. Serinlik duygusu tenini yalayıp geçti. Küçük
pencereyi açıp dışarı baktı. Gökyüzünün beyazı, çisenin ıslaklığı gecenin
içinden onu selamlar gibiydi. Yorganı kafasına çekip, yatağın içinde
büzülürken, geçici olduğunu bildiği mutluluğuna sarılıp uyumaya hazırlandı.
Mey