Nahoş bir sakınımdı,
kendimizi - sözümüze mukayyet olalım - tutmak.
Bakışınız, derdi bir dilenci. O, yangın gözlü
bakışınız.
Bir bardak su vermez misiniz?
Kışkırtıcı bir duyumdu,
kendimizde - kendimiz yerin dibine batsın - sırrı
parlatmak.
Susuyorsunuz, derdi o arsız dilenci. Susuşunuz
sığ suda boğulmak.
Bir el uzatmaz mısınız?
Ve yine;
daraltılmış bir oluştu kaygımız,
kendimizin - kendimizin canı cehenneme - suflörü
hevesli belleğimizden çok çektik.
Konuşuyorsunuz, derdi haddini aşmış dilenci. Alev
sözlü ağzınız.
Gülüşünüzle soğutmaz mısınız?
Yalın olandan çekinirdik,
kendimizi - kendimizsiz kalasıya ve durmaksızın - süslerdik.
Görünmüyorsunuz, derdi bunalmışlığımızın dilencisi.
Yüzünüzü göğsüme gömmez misiniz?
Ve bi'de;
marazlı arzunun gölgesiydik. Kendimize - beter olsun kendimiz - birkaç beden büyük
varlığımızı sürükledik.
Islaksınız, derdi fütursuz dilenci. Aynı ırmaklara bu kaçıncı girmekliğiniz?
Artık gider misiniz?
Mey