5 Kasım 2021 Cuma

KURULMAMIŞ SORULARIN UYDURULMUŞ CEVAPLARI

 

Kendisine ardı ardına soru soran yüzlere baktığında ve cevaplara – yani gerçekle uyuşan cevaplara – sahip olmadığını fark ettiğinde A. gülümsedi. Çünkü bazen yapılabilecek tek şey gülümsemektir. Bir gülüşün onlarca farklı anlama gelebileceğini biliyordu elbette ve cevapsızlığına kızmaktan çok haklı çıkmanın kibriyle yaklaşmaya hevesli sorucuların hoşuna gitmeyeceğini de. Önce gülümsedi, ardından “ durum iyi değil” diye düşündü. Düşünmesiyle bir başka gülümseme hazırlığı daha peyda oldu yüzünde. Düşünme, konuş! Bunu, kendine söyledi. Dışarıdan bakılsa sinirlerinin bozulduğu izlemine kapılmak işten değildi: Sinirleri boşaldı, sırıtıp duruyor.

 

“ Seni bekliyoruz A.” dedi sağ baştaki kadın. “ açıklamanı duymaya can atıyoruz” eklemesi saklamaya gerek görmediği bir küçümseme içeriyordu.

 

Büyüksemeye tercih ederdi A. küçüksemeyi. Küçükseme, haksız çıkarma arzusunu getirir, sizi harekete geçirirdi. Büyük görmek ise karşı tarafın ummadığı hayal kırıklığını garanti ederdi. Siz dururdunuz, büyükseyen düşerdi. Küçümseyen sindirmenin keyfini büyütendi öte yandan.

 

Sinmiş değil, sadece gülmüştü. Daha da gülesi vardı beteri. Yüz boyunca genişleyecek ağız, “ açıklamam yok, böyle olduğu haliyle” der gibi küstah, “ kendi boyutumdayım”ı ima edercesine aldırmaz görünecekti. Öyle de oldu.

 

Kıpırdanmalar, diğerlerine anlamlı bakış atmalar belirginleşti. Adamlardan biri hafifçe öksürdü, mesaj vermek ister gibi. Sarışın kadın parmaklarını saçlarının arasına daldırıp duruyordu. Odanın havası ağırlaşırken, uyku bastırmış gibi esneyen soru sorma konusunda diğerleri kadar hevesli olmayandı. A’nın tebessümündeki uçarılık, sözü en fazla geçiyor gibi görüneni en çok rahatsız etmişti belli ki. “ biraz ara verelim” dedi rahatsız. Bunu bekliyor olmalılar ki aniden ayaklandılar. Kısa sürecek bir karmaşa yaşandı; çekilen sandalyeler, fısıldaşmalar, çıkışa ilk ulaşmak için acele edenlerin itişi kakışı dakikalardır tek düze bir havası olan bu kasvetli odayı bir an için katlanılabilir kıldı. “ Sen de yüzünü yıka” dediler A’ya. Oralı olmadı. Odayı terk edişlerinin yarattığı küçük çaplı kaosu hayranlıkla izledi. Çıkanlar çıktı, A. Odada kaldı. Herkes çıktıktan sonra kapanan kapıya dikti gözlerini. Sonra bir şey hatırlamış gibi silkinip, ellerini gülümseyişini korumak ister gibi nazikçe yüzüne kapadı.

 

Boşalan odanın ağırlaşmış sessizliği dikkatini dağıtmasaydı cevapları düşünme fırsatı olabilirdi. Daha önce düşünülmemiş gibi, daha önce düşünülmediği şekliyle. Cevapları değil soruları düşünmeliydi belki de. Düşünmeyip hatırlamak da bir çözüm olabilirdi. Belki.

 

İyi bir sorunun cevabı değil, cevaptan sonra gelecek – ki soru iyiyse getirmeliydi – yeni soruların önünü açması gerektiğini hatırlamalıydı örneğin. Hatırlasa da zihni hatırladığının – felsefi bir klişe olduğu için – reddederdi. Olmadı. Başka bir deneme: İyi bir sorunun tüm zamanlar için “ soru ” olarak kalabilmeyi başarması gerekirdi ki, tekrar tekrar başka zihinlerce de sorulsun. İki etti: Felsefi klişe! Hiç sormamış olmakla çok fazla sormuş olmanın aynı kapıya çıktığını hatırlamalıydı belki de. Ya da soru üstüne düşünmekten vazgeçmeliydi.

Gidenler dönmedi.

Son bir saat içinde sorup durmuşlardı peş peşe oysa.

Oturduğu sandalye bozması koltukta kıpırdandı. Sıkılmış mıydı? Yok, dedi A. Sıkılmadım. Öyle ya bunalmış olsaydı istediklerini verir; sordukları, sormadıkları, sormayı akıllarına dahi getiremediklerinin cevaplarını sıralar, yoluna giderdi.

-          Görür görmez tanımadım!

-          Okur okumaz anladım!

-          İşitir işitmez, unuttum!

-          Dokunur dokunmaz lal oldum!

Tüm cümlelerin sonuna ( uysa da uymasa da ) ünlem koy, konuyu kapat. Ünlem cümlelerinin doğruluk değeri yoktur, belki de bu odadan kurtulmanın – herkes için kurtuluş – yolu budur. Doğruluk değeri olmayan cümlelere en az onlar kadar doğruluk değeri olmayan cümlelerle karşılık verdin mi, soran da cevaplayan da kısır bir döngünün içinde debelenip durur.

-          Ne anladın?

Anlamak; anlam vermenin, sunulanı veya olanı yahut olmayanı zihninde şekillendirmenin sonucudur. Zihnin yapısı belirleyicidir tam da o noktada. Felsefeciler buna duraksamaksızın konseptüalizm, derler. Aristoteles’ten Kant’a uzanan dikenli bir yolda yeşillenmiştir. Söz sizden çıkmadıysa, anlam, sizden çıkmamışın zihninizde bir karşılığının olması koşuluna bağlıdır. Demek ki vardı. Karşılık. Gözlerim sözcüklerin üzerinde gezindi, zihnim karşıladı. Ne anladığım ise bende.

 

-          Nasıl oldu da tanımadın?

Anladığına benzemeyeni tanımıyorsun. Basit. Anladığın sende, tanıman gereken zihninin dışında. Anlam gerçeğin karşısında güdük bir çaba nihayetinde.

 

-          Bir deneyim unutulabilir mi?

 

İnsan kendi zihninden utandı mı , ya kızarır ya unutur ( p V q ): tikel evetleme. Bende başından beri her şey tümel evetlemeydi ( p Ʌ q )

-          Niçin durmaksızın bağırıyordun?

Sormamak veya durmaksızın sormak. Bir ve aynı. Lal olmak ve durmaksızın bağırmak da öyle.

 

A., memnun yaslandı arkasına. Sorucular dönmemişti. Sorucular dönseydi, cevapları hazırdı. Kurulmamış soruların uydurulmuş cevapları.

beklemeyi sürdürdü A. Çünkü cevapları hazırdı. Unutmamak için içinden tekrar tekrar geçirirken o cevapları, gözlerini kapıya dikip bekledi.

 

Melek Ekim Yıldız