Ne aşağı ne yukarı. Hareketsiz henüz. İnebilir, çıka da bilir.
Sıcağı düşünüyor. İnsem cehennem, çıksam
duman. Yanmak veya boğulmak. Tek bir edime bakıyor. Külsün ya da nefessiz. Hareket,
çıkış noktası basamak olan dilemma.
Hastanenin bahçesinde. Yapış yapış teni. Nem sıcaktan
vurucu. Yüzü terden parlıyor. Bahçede serin bir kuytu aranırken fark ediyor. Ağaçlar
var. Etrafına bakıyor. Neredeyse küçük bir ormanın içine bir hastane
kondurmuşlar. Bakımsızlığı gizleyen ağaçlar, ağaçların saklayamadığı
köhnemişlik. Orman da bakımsızlıktan
nasibini almış. Vazgeçilmişlere özgü kırgınlık yok bütünlüğüne bakınca. Ağaç ağaca
bakmış onlarca yıl, her birini besleyen toprağa sıkı sıkıya tutunup
alabildiğince büyümüşler, handiyse birbirlerini büyütmüşler. Yeşilin farklı
tonlarına bürünmüş; çam ağaçları, akasyalar, kestaneler, bir iki tane çınar
ağacı gölge büyütebilmenin azametiyle uzanıyorlar gökyüzüne doğru. Sıcaktan çatlamış
toprak ve toprağı kaplayan sararmış otlar bir yana, başını yukarı çevirdiğinde
kül veya duman çıkıveriyor insanın aklından. Anlık, iyicil bir his gelip
oturuyor içine. Hastanenin bahçesini yaşam alanı olarak bellemiş kedileri ve
köpekleri seçiyor gözü uzaktan. Alanı paylaşmış gibiler. Birbirlerinin
varlığını umursamaksızın, sıcaktan bitkin serilmişler buldukları gölgelere. Çıkıyorsun,
diye uyarıyor kendini. Sonu duman biliyorsun. Duruyor. Harekete teşne ruhuna
set çekme zamanı şimdi. Heybetli bir çınarın altındaki tahta bankı kestiriyor
gözüne. Hasta ameliyathanede. En az beş saat sürer demişti doktor. İnecek misin,
yoksa çıkacak mısın düşünmek için bolca zaman var önünde. Banka doğru yürüyor. Basamak
içinde? Çınarın gölgesi, küçük ormanın esintisini buyur edecek. Oturuyor. Diğerlerinin
endişesinden kaçtı, kalabalığın gevezeliğinden sıyrılmayı başardı. İçeride devam
eden ameliyatın sonuçlarına dair mesnetsiz yorumları işitmemenin yolunu buldu. İçindeki
basamağın, yıllara yayılmış kirlenmişliğini temizlemeye niyetlendi. Bu günü mü
buldun? Kendi kuramsal tehlikeni yok sayıp, başkasının net bir olgu olan tehlikesinin
ardına mı saklayacaksın küle ve dumana meylini? İnebileceğini biliyor, külü
tanıyor. Çıkabileceğinden de kuşkusu yok, soluksuz kalmanın baş döndürücü
sarhoşluğunu ise tahmin edebilir ancak. Doğurdu doğuracak bir kedi yanaşıyor
yanına. İnce suratı, büyük kulaklarına bakınca çirkince, sahil kentlerinde
görmeye alışık olduğu cins bir kedi olduğunu ayırt ediyor. Ayaklarının dibine
çöküyor kedi, üstün körü bir bakış atıyor yüzüne ardından seriliyor çöktüğü
yere boylu boyunca. Karnı burnunda. Bugün yarın doğurur bu kedi diye düşünüyor
karnındaki kıpırtılara bakarken. Bugün yarın
o basamakla yüzleşirim ben. Bugün yarın bir can dünyaya atılır, başka bir can
bu dünyadan çeker gider. Bugün kül, yarın duman. Küldü dumandı derken, ne vakit gelip yanına
oturduğunu fark etmediği bedenin kıpırtısıyla şimdiye dönüyor. Genç bir kız. Sessizce
tünemiş hemen yanına. Dönüp bakıyor kızdan yana, profilden gördüğü yüzü daha
kolunu görmeden içini eziyor. Dirseğinden kesmişler kolu. Kendi eksiksiz
kolunun birkaç santim ötesindeki o yarım koldan hemen kaçırıyor gözlerini. Suçluluk
neden? İniyorsun bak, diye fısıldıyor
basamak. Tut kendini. Kızın kendisinden yana dönmüyor, dönüp bakmıyor oluşunun
hızlandırdığı iniş arzusu midesinden yükselen bir bulantı şimdi. Neye bakıyor bu
kız böyle? Neye bakamıyorum ben böyle? Dönüp baksa gülümseyecek hafifçe, belki
merhaba diyecek ya da belli belirsiz selamlayacak başıyla. Ama yok. Kıpırtısız oturuyor
kız yanında. Sanki görmüyormuş, aynı bankı paylaştıklarının farkında değilmiş,
hatta yokmuşum gibi. Gerilim hamile kediyi rahatsız etmiş olmalı ki, yüküne
aldırmadan sıçrayarak kalkıyor yattığı yerden. Kıza ve ona bakıyor sırasıyla. İnsandan
yana umut olmadığını bir kez daha anlamış, anladığından hoşlanmamış bir edayla
uzaklaşıyor yanlarından. Kedinin gidişine bakarken kızın gidişini kaçırıyor. Geldiği
gibi aniden kalkıp gitmiş yanından. Hızla uzaklaşan sırtını görüyor ardından
bakarken ve o yarım kolun yabancılaşmış salınışını.
Esinti kesiliyor. Sıcak abandı üstüne. Dudak üstünde biriken
teri siliyor elinin tersiyle. Basamağın genişlediğini, genişlerken çıkardığı
sesi duyar gibi oluyor. Hareketi davet eden ses içini kıyıyor. Burada olmak
istememişti. Burada olmayı kim ister ki? Burada olmak zorundaydı. Kaçınmanın mümkün
olmadığı, kabullenmekten başka seçenek bırakmayan ve hesapta olmayan bir hayat
oyunuydu. Basamağın bu durumla bir ilgisi olmadığını biliyor. Durum basamağın
dayatmasına karşı güçsüz olmayı sağladı sadece. Hoş, bu durum olmasaydı daha
güçlü ve dayanıklı olacağını da söyleyemez. Hayatın olağan açmazlarının kişisel
açmazlarını görünür kılmasında da şaşılacak bir yan yok. Bu bilginin bir halta
yaradığı yok, diyor. Saat kaç? Kente iner inmez teninden olmayan her şeyden
soyundu. Saatini, yüzüklerini, bileğinde sallananları. Şimdi saat kaç? Çantasından
telefonunu çıkarıyor. Saate bakamadan cevapsız çağrıları fark ediyor. Defalarca
aramışlar. Neredesin?
Doktor çıkmış, ameliyatın iyi geçtiğini söylemiş. Hepsi
ameliyathanenin önünde bekliyorlarmış. Gelsene. Geleyim. Gönülsüzce kalkıyor
yerinden. Baygın çıkaracaklar, yüzü
bembeyaz olacak. Bildiğimiz ifade olmayacak yüzünde. Operasyonun iyi geçtiği
haberinin sevinci uçup gidecek onu öyle görünce. Çocuklarında büyükçe, geri kalanlarında
hatırı sayılır yazıklanma peyda olacak. Yoğun bakıma kadar peşinden gidilecek
onu taşıyan sedyenin. Hayır, göremezsiniz
şimdi, diyecek bıkkın bir hastane personeli. Oralı olmayacak hasta yakınları,
sedye yoğun bakıma sokulurken boyunlarını uzatıp görmeye çalışacaklar rengi
çekilmiş o yüzü. Doktorun ameliyathane kapısında yaptığı kısa açıklama
işitenlerden zaten işitmiş olanlara yinelenecek ve birkaç sözcüğün altından
söylenmemiş bulunup çıkarılmaya çalışılacak. Ben birinin elini tutup diğerinin
sırtını sıvazlayacağım. Ne biri ne öbürü ayırdında olacak ikiye
bölünmüşlüğümün. Basamağı unutmuşluğum yanıma kar kalacak. İnsan, geriye bakan
bir hayvandır. Ben geride kalana özlemle bakan bir hayvanım. O kısacık bellek
kaybını özlemle anacağım gelecek saatlerde.
Banktan kalkıyor, gölgesine sığındığı çınara bakıyor bir
süre. Yarım kollu kızın görmezden geldiği bedenini zorlayarak hastane binasına
doğru yola düşürüyor. İnmelisin veya çıkmalısın. Ya aşağı ya yukarı. İkircikli
kalmak yersiz. Yukarı çıkan yolla aşağı ineni bir aynı nihayetinde. Karşıtların
birliği diye yapıştırıyor içindeki ukala. Hamile kedinin boşalttığı banka bir
gayretle çıkışını göz ucuyla görüyor aynı anda. İnerim de çıkarım da. Ama önce
günlük olana gitmelisin, senlik olan az beklesin. Bugün yarın doğurur bu kedi,
diyor gülümseyerek. Bugün yarın o
basamakla yüzleşirim ben. Bugün yarın
bir can dünyaya atılır, başka bir can bu dünyadan çeker gider. Bugün kül, yarın
duman.