Uyandı. Yapılacaklar listesi elinin altındaydı, yataktan
kalkmadan uzanıp aldı. İlk maddede “ uyanılacak” yazıyordu. Kalemi aranıp
buldu, ilk maddenin yanına not düştü: uyanıldı. Belleğini yokladı. Rüya yoktu.
Yine yoktu. Avuntu cümlesini kurdu: “ bir rüya kurucusunun rüya görmeye hakkı
yoktur.” Avundu.
-
uyanır uyanmaz
ilk düşüncenin niteliğine bakılacak, zararlılar kovulacak.
İlk ne düşündüğünü düşündü. Bir türlü anımsayamadı. Gerçi
hafif bir batma hissediyordu ama, uyanır uyanmaz ilk düşüncesinin düşünmemek
olduğuna kanaat getirmeyi tercih etti. Hemen notunu düştü: ( düşünülmedi)
Yataktan kalktı, banyoya gitti, yüzünü yıkadı, bedeninin
sıvı çöplüğünü boşalttı. Aynaya bakarken, çokça sevdiği arkadaşının elinden
çıkma bir gece önce okuduğu metni anımsadı. Yazının tamamı büyük harflere
bürünmüş gibiydi zihninde; elinde değildi, tutamadı kendini ve kustu.
Koşup defterini açtı. Yazdı:
“ sıradanlaşan dünyanın hemen her konuda önüme geçişinden
sıktım sıyrıldı sıyrılalı; yazarken, konuşurken en çok da düşünürken büyük harf
kullanımını sona erdiriyorum benliğimde. Hiçbir cümle o kadar özgün, hiçbir ad
o kadar özel değil artık. Gözümüze sokulan kişisel, tinsel, dinsel, duygusal, acıları
büyük harflerle bağırdınız bağıralı ruhuma, ruhlarımıza saldığınız “katil
bilme” yüzünden bitap düşmüşken sizi dinlemek istemiyorum artık. Siz de beni
dinlemeyin!”
Rahatladı.
Gidip çayı ocağa koydu. Açtı. Hızla kahvaltı malzemelerini
çıkarırken bir sonraki madde gözünde canlandı. Çaresiz okudu:
-
malum yaranın malum
faili akla gelirse, kovulacak!
Bu sözcükler değildi zihnini dalayan. Öfke duydu ve
acımasızca “ önce kendi büyük harflerinden kurtul” dedi. Notunu düşmeyi
unutmadı: (başarısız olundu.)
Hızla yedi. Günün ilk sigarası için sabırsızlanmasındandı
hızı. Görev duygusuyla bir sonraki maddeye baktı:
-
içine kapanma
arzusu kontrol edilecek; rastlanılan insanlara gülümsenecek, selam verilecek,
sosyal bir varlık oluş hatırda tutulacak, nemrutluk edilmeyecek!
Günün ilk sırıtışı geldi. Şark kurnazlığı ile isyan etme
arasında kararsız kaldı önce. Kurnazlığı seçti ve peşim peşin cevabı
yapıştırdı: ( dışarı çıkılmadı, kimseye rastlanmadı. Artık başka sefere)
kurnazlığa bir parça isyan süsü katabilmek için, bir kez daha büyük harf
kullandı: “ en önemli ustalık kaybolmaktır.” Kalemin zorlamasına dayanamadı.
Sürdürdü.
“ sözcükler canımı dişliyor bu ara ve düşünce zihnimi
daladıkça dalamakta. Boyun eğmek isterdim. İsterdim ki, kendimi bu denli
önemsemeyeyim ve sözcüklerin alnıma seri halde düşen su damlalarına dönüşmesine
izin vereyim. Bana bakılmasından hoşnut olduğum günlere dönebileyim. Artık
bakılmaktan haz etmiyorum. Her bakış, yer altı kemirgeni olma özlemi doğuruyor
içimde. Özlem mi dedim? Yer altı kemirgeni olmadım hiç, özleyemem bilmediğim
bir oluş’u. Okumuşluğum var ama.”
Durdu. Durabilmekten memnundu. Gidip çayını tazeledi ve
pencereyi açtı. Görüş alanında bir üst geçit bulunmayışına minicik harflerle
sevindi.
-
yol üstünde denk
gelinen üst geçitler görmezden gelinecek!
( yola çıkılmadı, bellekte rastlanılanına ise bir şey
yapılamadı)
Dönüp kahvaltı masasının üzerindekileri toplamaya başladı.
Tüm liste içinde, yerine hevesle getireceği maddeye gelmişti sıra ve
sonuçlarına katlanmaya hazırdı.
-
bir Bachmann
öyküsü okunacak!
Öyküden vazgeçti. Bachmann’ın Paul Celan’la
mektuplaşmalarının ifşa edildiği o ayıp kitabı aldı. Bachmann’ın aşk dersi
verdiği bölümü açtı. Yine. Utancından utanmadan okudu.
Soru: “ ne kadar yakınımda ya da uzağımdasın İngeborg? Bana
söyle ki seni şimdi öperken gözlerini kapayıp kapamadığını bileyim.”
El cevap: “…bütün bunlardan sonra sana çok uzak olduğumu
sanacaksın. Sana tek bir şey söyleyebilirim, bana çok olanaksız gelse de sana
çok yakınım. Seninle birlikte yaşadığım aşk çok güzel, salt çok şey söylemekten
korktuğum için bu aşkın en güzel aşk olduğunu söyleyemiyorum…ama artık senin
için mümkün değilse ya da çoktan başka bir denize dalmışsan, beni, başkaları
için boş bıraktığın elinle tut!”
( her şeye rağmen okundu, aynı ırmakta yine ve yine
yıkanıldı. Arınma umudu zaten yoktu.)
Saate baktı. Öğle olmak üzereydi. Tüm ödevler, neredeyse,
yerine getirilmiş, henüz “ büyük öğle”nin yanına bile varılamamıştı. Gün
tamamlanmıştı. Son bir ödevi vardı yerine getirilmesi gereken. Ertesi günün
yapılacaklar listesini kurmak. Boş bir kâğıt çekti önüne, yazdı:
- uyanılacak
-
ısırgan düşünceye
“günaydın” denilecek
-
keder,
diyalektiğin ellerine teslim edilecek.
Gidip yatağa uzandı. Gözlerini kapattı. Küçük harflerle
uyudu.
Mey / Melek Ekim Yıldız