22 Mart 2019 Cuma

ısırgan düşünce


Uyandı. Yapılacaklar listesi elinin altındaydı, yataktan kalkmadan uzanıp aldı. İlk maddede “ uyanılacak” yazıyordu. Kalemi aranıp buldu, ilk maddenin yanına not düştü: uyanıldı. Belleğini yokladı. Rüya yoktu. Yine yoktu. Avuntu cümlesini kurdu: “ bir rüya kurucusunun rüya görmeye hakkı yoktur.” Avundu.


-          uyanır uyanmaz ilk düşüncenin niteliğine bakılacak, zararlılar kovulacak.


İlk ne düşündüğünü düşündü. Bir türlü anımsayamadı. Gerçi hafif bir batma hissediyordu ama, uyanır uyanmaz ilk düşüncesinin düşünmemek olduğuna kanaat getirmeyi tercih etti. Hemen notunu düştü: ( düşünülmedi)

Yataktan kalktı, banyoya gitti, yüzünü yıkadı, bedeninin sıvı çöplüğünü boşalttı. Aynaya bakarken, çokça sevdiği arkadaşının elinden çıkma bir gece önce okuduğu metni anımsadı. Yazının tamamı büyük harflere bürünmüş gibiydi zihninde; elinde değildi, tutamadı kendini ve kustu.

Koşup defterini açtı. Yazdı:

“ sıradanlaşan dünyanın hemen her konuda önüme geçişinden sıktım sıyrıldı sıyrılalı; yazarken, konuşurken en çok da düşünürken büyük harf kullanımını sona erdiriyorum benliğimde. Hiçbir cümle o kadar özgün, hiçbir ad o kadar özel değil artık. Gözümüze sokulan kişisel, tinsel, dinsel, duygusal, acıları büyük harflerle bağırdınız bağıralı ruhuma, ruhlarımıza saldığınız “katil bilme” yüzünden bitap düşmüşken sizi dinlemek istemiyorum artık. Siz de beni dinlemeyin!”

Rahatladı.

Gidip çayı ocağa koydu. Açtı. Hızla kahvaltı malzemelerini çıkarırken bir sonraki madde gözünde canlandı. Çaresiz okudu:

-          malum yaranın malum faili akla gelirse, kovulacak!

Bu sözcükler değildi zihnini dalayan. Öfke duydu ve acımasızca “ önce kendi büyük harflerinden kurtul” dedi. Notunu düşmeyi unutmadı: (başarısız olundu.)

Hızla yedi. Günün ilk sigarası için sabırsızlanmasındandı hızı. Görev duygusuyla bir sonraki maddeye baktı:

-          içine kapanma arzusu kontrol edilecek; rastlanılan insanlara gülümsenecek, selam verilecek, sosyal bir varlık oluş hatırda tutulacak, nemrutluk edilmeyecek!

Günün ilk sırıtışı geldi. Şark kurnazlığı ile isyan etme arasında kararsız kaldı önce. Kurnazlığı seçti ve peşim peşin cevabı yapıştırdı: ( dışarı çıkılmadı, kimseye rastlanmadı. Artık başka sefere) kurnazlığa bir parça isyan süsü katabilmek için, bir kez daha büyük harf kullandı: “ en önemli ustalık kaybolmaktır.” Kalemin zorlamasına dayanamadı. Sürdürdü.

“ sözcükler canımı dişliyor bu ara ve düşünce zihnimi daladıkça dalamakta. Boyun eğmek isterdim. İsterdim ki, kendimi bu denli önemsemeyeyim ve sözcüklerin alnıma seri halde düşen su damlalarına dönüşmesine izin vereyim. Bana bakılmasından hoşnut olduğum günlere dönebileyim. Artık bakılmaktan haz etmiyorum. Her bakış, yer altı kemirgeni olma özlemi doğuruyor içimde. Özlem mi dedim? Yer altı kemirgeni olmadım hiç, özleyemem bilmediğim bir oluş’u. Okumuşluğum var ama.”

Durdu. Durabilmekten memnundu. Gidip çayını tazeledi ve pencereyi açtı. Görüş alanında bir üst geçit bulunmayışına minicik harflerle sevindi.

-          yol üstünde denk gelinen üst geçitler görmezden gelinecek!

( yola çıkılmadı, bellekte rastlanılanına ise bir şey yapılamadı)

Dönüp kahvaltı masasının üzerindekileri toplamaya başladı. Tüm liste içinde, yerine hevesle getireceği maddeye gelmişti sıra ve sonuçlarına katlanmaya hazırdı.

-          bir Bachmann öyküsü okunacak!

Öyküden vazgeçti. Bachmann’ın Paul Celan’la mektuplaşmalarının ifşa edildiği o ayıp kitabı aldı. Bachmann’ın aşk dersi verdiği bölümü açtı. Yine. Utancından utanmadan okudu.

Soru: “ ne kadar yakınımda ya da uzağımdasın İngeborg? Bana söyle ki seni şimdi öperken gözlerini kapayıp kapamadığını bileyim.”

El cevap: “…bütün bunlardan sonra sana çok uzak olduğumu sanacaksın. Sana tek bir şey söyleyebilirim, bana çok olanaksız gelse de sana çok yakınım. Seninle birlikte yaşadığım aşk çok güzel, salt çok şey söylemekten korktuğum için bu aşkın en güzel aşk olduğunu söyleyemiyorum…ama artık senin için mümkün değilse ya da çoktan başka bir denize dalmışsan, beni, başkaları için boş bıraktığın elinle tut!”

( her şeye rağmen okundu, aynı ırmakta yine ve yine yıkanıldı. Arınma umudu zaten yoktu.)

Saate baktı. Öğle olmak üzereydi. Tüm ödevler, neredeyse, yerine getirilmiş, henüz “ büyük öğle”nin yanına bile varılamamıştı. Gün tamamlanmıştı. Son bir ödevi vardı yerine getirilmesi gereken. Ertesi günün yapılacaklar listesini kurmak. Boş bir kâğıt çekti önüne, yazdı:

-     uyanılacak
-          ısırgan düşünceye “günaydın” denilecek
-          keder, diyalektiğin ellerine teslim edilecek.


Gidip yatağa uzandı. Gözlerini kapattı. Küçük harflerle uyudu.


Mey / Melek Ekim Yıldız